Kibele figürünün kökeni Anadolu'da çok eski dönemlere dayanır. Örneğin Hitit ve Hurriler tarafından tapınılan Kubaba, tartışmalı da olsa, çok sonraları oluşacak Kibele'ye öncülük eden figürlerden biri sayılır Bu heykel 1958 yılında Konya'nın Çumra ilçesindeki Çatalhöyük köyünde bulunmuştur. En yaygın kullanımı Frig uygarlığındadır. Frigya mitolojisinde bir ana tanrıça olan Kibele'ye genellikle dağ zirvelerinde tapınılırdı. Doğa ile özdeşleştirilmiş, özellikle bazı vahşi hayvanlarla ilişkilendirilmiştir.
Anadolu'da çok sayıda Kybele anıtı vardır. Afyon-Eskişehir civarında yeralan açık hava tapınaklarında niş içinde, iki yanında arka ayakları üzerinde birer aslan duran ana tanrıça kabartması bulunur. Ana tanrıçaya tapınmaya gelenlerin, bereket ve doğurganlıktan pay almak için Kybele'nin ve aslanların üreme organlarına dokunarak aşındırdıkları görülmektedir.
Günümüzden 4 milyon yıl önce başlayan Paleolitik Çağ’da insanlar, toplayıcı ve avcıydı. Doğanın tesadüfî cömertliğine sığınmışlardı yüz binlerce yıl. Çevresindeki diğer canlılarla kıyaslandığında, atalarımızın fiziki zayıflığını göz önüne alırsak, bugün türümüzün hayatta olması mucize sayılabilir. Ancak “emek” sayesinde insanlaşan türümüz, beyninde gerçekleştirdiği evrimin gücü ile soyutlamayı öğrendi ve doğayı etkilemeye başladı.
Doğumun gizemi karşısında şaşıran insan oturduğu mağaranın duvarlarına kadın resmi yapmaya başladığında tanrıçalarını da yaratmıştı. Ava gidilirken çizilen hayvan ve kadın figürleri bolluk demekti. Tombul vücutlu ve iri memeli bu çıplak “Venüs”ler, idol ve heykellere dönüşecektir.
Ana Tanrıça, “yaratıcılığı, bereketi, cinselliği, doğumu, çocuk büyütmeyi ve gelişme
döngüsünü temsil eden analık simgesi” olarak tanımlanır Anadolu’da Ana Tanrıça, dişil
ilkeyi ve özellikle analığı kendinde tecessüm ettirmesi sebebiyle, dişil ilkenin niteliklerinin
taşıyıcı sembolü olarak değerlendirilir.
Annelik olgusunu bir arketip olarak değerlendiren ve her arketipin bir aydınlık bir de karanlık yüzü olduğunu söyleyen Jung, Anne Arketipi içinse şunları söyler: “Aklın çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yücelik; iyi olan, bakıp büyüten, taşıyan, bereket ve besin sağlayan; sihirli dönüşüm ve yeniden doğuş yeri; gizli; saklı; karanlıkolan, uçurum, ölüler diyarı, yutan, baştan çıkaran ve zehirleyen, korku uyandıran ve kaçınılmaz olan.”
Preston, tanrıçaların temsil ettiği tipolojileri “bakirelik, annelik, eşlik, koruyuculuk, yeryüzü tanrıçalığı, doğurganlık, şifa vericilik” ve son olarak da “şiddet ve kızgınlık” olarak sıralar Ayrıca, diğer tüm büyük tanrıçalar gibi Kibele de ölümün bekçisi, bereket ve vahşi yaşamın tanrıçası kabul edilir O, “hayatın rahmi” olarak tasvir edilir.
sevgili Yeşim, Ana Tanrıça heykelcikleri günümüz sanatçılarının Çağdaş yorumlarıyla varlığını sürdürmeye devam edecektir, müzeler geçmiş kültür öğelerinin sergilendiği yerlerdir. Fakat arkeolojik kazılardan elde edilen eserlerimizin hepsinin sergilenmesi imkansız olduğundan birçoğunu göremiyoruz.
Görselleriniz çok etkili olmuş. Seramik sanatında en çok ana tanrıça figürleri ilgimi çekiyor. Bilgilendirici paylaşımınız için sağ olun.
YanıtlaSilbeğenileriniz için teşekkür ederim. Ana Tanrıça figürleri her zaman estetik açıdan dikkat çekmiştir.
SilMüzelerdeki ana tanrıça figürlerini çağdaş sanatçıların eserlerinde görmek çok güzel
YanıtlaSilteşekkürler, kadın figürü çalışan çoğu sanatçılar genellikle Anadolu ana tanrıça heykelciklerinden esinlenmektedirler.
YanıtlaSilAnadolu Medeniyetler Müzesi'nde bu eserleri görmüş ve oldukça etkilenmiştim. Paylaşımlarınız çok güzel, devamını bekliyoruz. Teşekkürler...
YanıtlaSilsevgili Yeşim, Ana Tanrıça heykelcikleri günümüz sanatçılarının Çağdaş yorumlarıyla varlığını sürdürmeye devam edecektir, müzeler geçmiş kültür öğelerinin sergilendiği yerlerdir. Fakat arkeolojik kazılardan elde edilen eserlerimizin hepsinin sergilenmesi imkansız olduğundan birçoğunu göremiyoruz.
Sil